Dünya Kulak ve İşitme Günü!
17 Mart 2019

Dünya Kulak ve İşitme Günü!

Hastanemiz Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Arzu Aslan tarafından Dünya Kulak ve İşitme Günü dolayısıyla hazırlanan açıklayıcı metin aşağıya çıkarılmıştır.

Toplumda bireylerin birbirleriyle sağlıklı iletişimleri sağlıklı bir işitme ve konuşma fonksiyonu ile mümkündür. Konuşma öğrenilmiş bir davranıştır, anne ve babalar, çocuğun yakın çevresindeki kişiler farkında olmaksızın konuşma öğretmenliği yapmaktadırlar. Konuşma gelişiminin sağlıklı bir işitme ile sağlanabildiği düşünülürse işitmenin önemi daha iyi anlaşılabilecektir. İşitme duyusunun kaybı, özellikle bebeklik döneminde konuşmanın öğrenilmesi açısından ciddi bir sorun teşkil eder ve bu bireyler iletişim açısından ciddi problemler yaşarlar. İşitme kaybı olan çocuklar; okul döneminde başarısızlık, psikolojik olarak toplumdan uzaklaşma, içine kapanıklık ve sosyal yönden başarısızlık gösterebilirler.

Bu amaçla Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere, Türk Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Derneği gibi birçok örgüt 3 Mart’ta işitme engeline dikkati çekmek,  kulak hastalıklarına ve işitme engellilere dünya çapında toplumsal bir duyarlılık oluşturmak, geniş halk kitlelerini bilgilendirip işitme problemlerinin yaratacağı sorunlarla ilgili olarak  bilinçlendirebilmek için çeşitli etkinlikler düzenlemektedir. 2007 yılında Pekin’de yapılan birinci Uluslararası İşitme bozukluklarının Önlenmesi ve Rehabilitasyonu Konferansı’nda 3 Mart Dünya Kulak ve İşitme Günü koruyuculuk etkinliği olarak kabul edilmiştir. Telefonu icat eden Alexander Graham Bell işitme engelli olan annesinin ve eşinin ve onlar gibi birçok işitme engellinin duyamadığı sesleri kaydetmeyi başarmış ve işitme kayıpları üzerine sayısız çalışmalar yapmıştır. İşitme engellilere dil öğretmeni yetiştiren bir okulda çalışan İskoçyalı bilim adamı aslında sağırların sessizliğini ortadan kaldırmak için yaptığı bu çalışmalar esnasında telefonu tesadüfen bulmuştur.  Bu yüzden de bilim adamının işitme engellilerle ilgili çalışmalarına ithafen doğum tarihi olan 3 Mart 1947 tarihi, Dünya Kulak ve İşitme Günü olarak kutlanmaktadır. Bell işitme engelli olan eşine yazdığı bir mektupta ‘’Eşin hangi noktaya çıkarsa çıksın, ne denli zengin olursa olsun, emin ol işitme engellileri ve onların sorunlarını her zaman düşünecektir’’ diye yazmıştır.

İşitme kaybı dünyadaki en yaygın duyusal engellerdendir. WHO’ya( Dünya Sağlık Örgütü)  göre 32 milyonu çocuk olmak üzere 360 milyondan fazla insan işitme kaybı ile yaşamaktadır. Ülkemizde ise bu sayı yaklaşık 2.2 milyondur. Uzayan insan ömrüne karşın çok daha fazla ses kulaklarımızın erken yaşlanmasına ve yarınlarda herkesin işitme kaybına maruz kalmasına yol açacak. İç kulak insan doğduğu anda ortamdaki seslerden dolayı hücrelerini kaybetmeye başlar, yani insan kulağı doğduğu andan itibaren yaşlanmaya başlar.

Bu nedenle yaşla riskte artmaktadır. 65 yaşını geçmiş her 3 kişiden 1’i duyma güçlüğüne sahiptir.

İşitme kayıplarının %50-60’ı önlenebilir nedenlere bağlıdır. Bu nedenle de önleyici tedbirler arasında; yeni doğan taramalarının yapılması, kızamık, menenjit, kabakulak ve kızamıkçık aşılarının yapılması, ototoksik (iç kulağı bozan)ilaçları kullanırken dikkatli olunması, gürültüden kaçınmak, kulak enfeksiyonlarının zamanında tedavisi yeralmaktadır. Yaşamın ilk günlerinde uygulanabilen basit ucuz ve güvenilir tarama testleriyle yenidoğan bebekte işitme kaybı tespit edilerek erken tedavisi ile bebeğin normal bir birey olarak gelişimi sağlanabilmektedir. Türkiye bu konuda büyük başarı elde etmiştir. 2004 yılında Sağlık Bakanlığı'nın öncülüğünde başlatılan yeni doğan işitme taraması protokolü uygulamasının geldiği noktada bugün ülkemizde yeni doğan bebeklerin yüzde 98’i işitme taramasından geçmektedir. Bu oran, dünyada refah seviyesi çok daha iyi olan pek çok ülkeden çok daha iyidir. Bu protokolle bebeklere hastaneden çıkmadan işitme tetkiki yapılır hale gelmiştir. Çünkü bebek 3 aylık olmadan işitme tetkiklerini tamamlamak tedavinin başarısında ve normal bir konuşma gelişiminin elde edilmesinde önemlidir. 6 aylık olmadan da işitme cihazı ve ya gelişmiş koklear implant(biyonik kulak ameliyatı yani dış ortamdaki sesi elektrik enerjisine çevirerek, işitme sinirini uyarma yolu ile duyar ve konuşur hale getirmek. Ki bu teknoloji belki de tıp alanında son yıllardaki en önemli gelişmedir.) uygulamaları ile işitme düzeltilmesi sağlanabilmekte, çocukta iç kulak hiç gelişmemiş, işitme siniri olmasa bile direkt beyin sapındaki işitme merkezine bir elektrot yerleştirerek duymayı sağlamak mümkün olabilmektedir. Bu şekilde de işitme engelli doğan bebekler normal konuşma becerilerine sahip olarak gelişebilmektedirler. 2 yaşından sonra yapılan tedavilerde ise hiçbir zaman konuşma doğal olamamaktadır. Dolayısıyla erken tedbirlerle bu bebeklerin lisanlarının yanı sıra zihinsel, sosyal ve ruhsal olarak gelişimleri de olumlu etkilenmektedir.

Konuşma becerisi kazanıldıktan sonra gelişen erişkin işitme kayıplarının bireye etkisi de iletişim bozukluğundan dolayı bireyi toplumda yalnızlaştırması şeklinde olmaktadır. Bu grupta da erken teşhis ve gerekli tedbirlerin alınması sosyolojik açıdan önem kazanmaktadır.

Çocuklarda ders başarısının düşmesi, televizyonun sesinin çok açılması, söylenenlerin tekrarı, kulakta çınlama ve uğultu gibi şikayetlerin varlığında bir hekime başvurulmalıdır. Mesela Ani işitme kaybı dediğimiz tedavi başarısında ilk 24 saatte tedaviye başlamanın önemli olduğu tabloda semptomlara yeterli önem verilmediğinden geç hekime başvuran ve bu nedenle kalıcı işitme kaybı gelişen  hasta sayısı oldukça fazladır.

Başka bir önemli toplumsal sorun da genç erişkinlerdeki kulaklıkla yüksek sesli müzik dinlemeye bağlı gelişen sağırlıklardır.  Bir çalışmaya göre, 6 ila 19 yaş arasındaki kesimde yüzde 12,5 oranında özellikle yüksek volümde kulaklık kullanmaya bağlı işitme kaybı geliştiği sonucuna ulaşılmıştır. İlginçtir ki yüksek sese maruz kalınan başka bir durum şehir trafiğidir. Şehir trafiğinin sesi ortalama 85 desibeldir (dB). İç kulağımızdaki hücreler bu sese 8 saate kadar dayanabilir, daha uzun süreli bir maruziyet kalıcı hasara yol açar. Eğer o gün 8 saat trafik sesine maruz kalmış isek aynı gün müzik dinlememeliyiz. 85 dB’i 88 dB’ye çıkaralım, bu durumda izin verilen süre 4 saattir. İç kulak hücrelerimiz 91 dB’ye 2 saat, uçak sesi 95 dB’ye ise 1 saat dayanabilir. 120 dB şiddette bir ses kulaklarımızda ağrı oluşturur. Günlük poliklinik pratiğimde meslek hastalığı olarak tanımlanabilecek şekilde bölgemizdeki madenlerde çalışanların rutin tarama ve ya herhangi nedenle polikliniğime başvurduklarında yaptığım işitme ölçümlerinde çok geniş bir grubunda işitme kaybı tespit etmekteyim. Ayrıca dikkatimi çeken başka bir gürültü maruziyetine bağlı işitme kaybının geliştiği grup ta bölgemizde çok yaygın olduğunu düşündüğüm avlanmaya bağlı silahın gürültüsünün yol açtığı kayıplardır. Gürültüye bağlı kayıpların önlenmesinde ;  gürültülü ortamlarda kalma süresini azaltmak, yüksek kaliteli kulaklıklar veya kulak üstü cihazlar, 60/60 kuralı (60 dakikadan uzun dinlememe, maksimum volümü yüzde 60 olarak ayarla), kulaklıklar ile uykuya dalmama, yüksek sesli ortamlarda kulakları tıkama gibi tedbirlerin  alınması önemlidir.

Sonuç olarak sağlıklı toplumlar için insanlar arasındaki iletişim de sağlıklı olmalıdır. Bu da normal bir işitme ve ona bağlı gelişen normal bir konuşma ile mümkündür. Bu nedenle işitme kayıplarının erken tanımlanması ve rehabilitasyonu daha da önemlisi kayıpların gelişmesini önleyici tedbirlerin alınması toplum sağlığı ve bireysel başarı ve sağlık için çok önemlidir.